Pages

13 Aralık 2010 Pazartesi



Bu Düşünce Septisizm (Şüphecilik) Değil midir?

Maddenin gerçekte yalnızca algı boyutunda varolduğu anlatıldığında bazı kişiler bu görüşün septisizm olduğunu dolayısıyla yanlış ve tehlikeli olabileceğini söylerler.

Halbuki konunun septisizmle hiç alakası yoktur.

Şimdi septisizm nedir ona bir bakalım.

Septisizm; her tür bilgi savını kuşkuyla karşılayan, bunların temellerini, etkilerini ve kesinliklerini irdeleyen, ayrıca aklın kesin bir bilgi elde edemeyeceğini, hakikate erişilse dahi sürekli ve tam bir şüphe içinde kalınacağını, mutlaka ulaşmanın mümkün olmadığını savunan felsefi görüştür.

Dolayısıyla septikler dininde mutlak doğru olamayacağı sonucuna varırlar.

Ancak maddenin algı boyutunda var olduğunu söylemek septik olmak demek değildir.

Çünkü septik olmak bir düşüncenin olumlu veya olumsuz yanının doğru olduğunu düşünmek değildir. Şüphe etmek olumlu ve olumsuz taraf arasında kalma durumudur. Yani herhangi bir noktayı inkar eden kimsenin, onu aynı derecede güvenle kabul eden bir kimseden daha çok şüphe ettiği söylenemez.

Bu sebeple madde var mıdır yok mudur sorusu karşısında, varolduğunu kabul eden görüşe nasıl septik denmiyorsa olmadığını söyleyenlere de septik denemez. Çünkü maddenin varolduğunu söyleyen kişi kabulünde ne kadar kesinse, hayal olduğunu söylen kişi de görüşünde o kadar kesindir.

8 Aralık 2010 Çarşamba


İtiraz: Otobüs Çarparsa Madde Var mıymış Yok muymuş Anlarsın!

Bu itiraz ve türevleri çok yaygındır. 

Marx, Engels, Lenin gibi ünlü materyalistlerin kitaplarında hep bu tür örnekler ve "maddenin gerçek mahiyetini tokat yiyince anlarsınız" gibi öfke dolu cümleler yer almaktadır.

Bir başka ünlü materyalist Johnson ise kendisine maddenin gerçeğiyle hiç muhatap olmadığımız anlatıldığında, taşlara tekme atarak bu gerçeği inkar etmeye çalışmıştır.(1)

Materyalist felsefenin 20. yüzyıldaki en büyük savunucularından biri olan koyu Marksist George Politzer, bu konuyla ilgili kendince önemli bir delil olarak "otobüs örneği"ni vermiştir. Politzer'e göre, maddenin beynimizdeki kopyasıyla muhatap olduğumuz gerçeğini savunan düşünürler de otoyolda otobüs gördükleri zaman ezilmemek için kaçmaktadırlar.

Benzer bir örnek, Politzer'in akıl hocası ve diyalektik materyalizmin Marx'la birlikte kurucusu olan Friedrich Engels tarafından verilmiş, Engels, "eğer yediğimiz pastalar birer algı olsaydı, açlığımızı geçirmezlerdi" diye yazmıştır.(2)

Materyalistlerin yanıldıkları ve anlayamadıkları nokta, "algı" kavramının sadece görme duyusu ile ilgili olduğunu sanmalarıdır. Oysa sadece görme değil, dokunma, çarpma, darbe, sertlik, acı, sıcaklık, soğukluk, ıslaklık gibi tüm hisler, aynı görme gibi insanın beyninde oluşan algılardır. Örneğin otobüse binmek için otobüsün kapısının soğuk metalini elinde hisseden bir insan, aslında bu "soğuk metal hissini" beyninde algılar. Bu çok açık ve bilinen bir gerçektir. Dokunma duyusu, daha önce de belirtildiği gibi, bir insanın -örneğin parmaklarından gelen sinir uyarılarının- beyninin belli bir noktasında oluşturduğu bir histir. Hisseden parmaklarımız değildir. İnsanlar bunu bilimsel olarak da açıklandığı için kabul etmektedirler. Ancak, konu otobüsün kapısını tutmak değil de, otobüsün insana çarpması olunca, yani bu dokunma hissi daha şiddetli ve acı verici olunca, bu gerçeğin geçerli olmadığını sanmaktadırlar. Oysa, acı veya darbe de beyinde hissedilir. Bir otobüsün çarptığı bir insan darbenin şiddetini ve tüm acıyı beyninde hisseder.

Bunu daha iyi anlamak için rüyaları düşünmek faydalı olacaktır. İnsan rüyasında da kendisine otobüs çarptığını, kazadan sonra gözünü hastanede açtığını, ameliyata alındığını, doktorların konuşmalarını, ailesinin telaş ile hastaneye gelişini, sakat kaldığını veya canının çok yandığını görebilir. Rüyasında yaşadığı tüm bu olayların görüntülerini, seslerini, sertlik hissini, acıyı, ışığı, hastanedeki renkleri, her türlü hissi çok berrak ve net olarak algılamaktadır. Ve bunların hepsi gerçek yaşamdakiler kadar doğal ve inandırıcıdır. O an, rüyanın içindeki biri ona rüya gördüğünü, gördüklerinin bir hayal olduğunu söylese ona inanmaz. Oysa, gördüklerinin hepsi bir hayaldir ve ne otobüsün, ne hastanenin, ne de rüyasında gördüğü bedeninin dış dünyada maddi karşılığı vardır. Rüyasında gördüğü bedenin ve otobüsün maddi karşılıkları olmamasına rağmen, "gerçek bir bedene" "gerçek bir otobüs" çarpmış gibi hissedebilmektedir. 

Materyalistlerin tüm bu örnekleri vermelerine neden olan kavrayış bozukluğu ise, "madde bir algıdır" açıklamasını, "madde bir ışık oyunudur" şeklinde anlamalarıdır. Algı kavramının yalnızca görmeyle sınırlı olduğunu, dokunma gibi algıların ise nesnel karşılığı bulunduğunu sanmaktadırlar. Otobüsün insana çarpması üzerine de, "bakın çarpıyor, demek ki bir algı değil" demektedirler. Anlamakta zorluk çektikleri nokta, otobüs çarpması sırasında yaşanan sertlik, darbe ve acı gibi bütün algıların da yalnızca zihinde oluştuklarıdır.

SİNİRLERİ PARALEL BAĞLAMA ÖRNEĞİ

Politzer'in trafik kazası örneğini ele alalım: Bu kazada, otobüsün altında ezilen kişinin beş duyu organından beynine giden sinirler, bir başka insanın, örneğin George Politzer'in beynine paralel bir bağlantıyla bağlansa, kazadaki kişiye otobüs çarptığı anda, o sırada evinde oturmakta olan Politzer'e de otobüs çarpacaktır. Daha doğrusu, kaza geçiren adamın yaşadığı hislerin tamamını, bir müzik teybine bağlanan iki ayrı kolondan aynı şarkının dinlenmesine benzer biçimde, Politzer de yaşamaya başlayacaktır. Politzer de evinde oturduğu halde otobüsün fren sesini, otobüsün vücuduna değmesini, kırık kol ve akan kan görüntülerini, kırık ağrılarını, ameliyathaneye sokuluşunun görüntülerini, alçının sertliğini, kolunun güçsüzlüğünü hissedecek, görecek ve yaşayacaktır. 

Kazadaki adamın sinirleri kaç kişiye bağlansa bunların hepsi, aynı Politzer gibi, kazayı başından sonuna kadar yaşayacaktır. Kazadaki adam komaya girse, hepsi komaya girecektir. Hatta, söz konusu trafik kazasına ait algıların tümü bir alete kaydedilse ve bu algılar sürekli başa alınarak bir başka kişiye verilse, bu kişiye de defalarca otobüs çarpacaktır.

Peki o halde, hangisine çarpan otobüs gerçektir?

Yukarıda Politzerle ilgili olarak verdiğimiz örnekte şöyle bir değişiklik yapalım; evinde oturan Politzer'in sinirlerini otobüsün çarptığı adamın beynine, otobüsün çarptığı adamın sinirlerini de Politzer'in beynine bağlayalım. Bu durumda ise, Politzer aslında evinde oturduğu halde kendisine otobüs çarptığını zannedecek, otobüsün çarptığı adam ise kazanın tüm şiddetine rağmen, bunu asla fark edemeyecek, çünkü kendisinin evde oturduğunu düşünecektir. Bu mantık pasta yeme ve taşa tekme atma örnekleri için de düşünülebilir.


1. George Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, İstanbul: Sosyal Yayınlar, 1989, s. 53.

2. Orhan Hançerlioğlu, Düşünce Tarihi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 6. b., Eylül 1995, s. 261.


( Kullanılan resim 3 boyutlu resim olarak adlandırdığımız perspektif teknikleriyle gerçekçi olması sağlanan bir resimdir. Benzer resimlerden oluşan fotoğraf albümümüze bakabilirsiniz: Yetenekli Ressamlardan 3 Boyutlu Resimler )

9 Kasım 2010 Salı


Lenin'in Maddenin Gerçeği Konusuna Duyduğu Korku


Vladimir Ilyiç Lenin bilindiği gibi Marx ve Engels'den sonra Komünizmin en önemli teorisyenlerinden biridir. Milyonlarca insanı katletmiş, sürmüş, sefalet içinde yaşatmıştır. Komünist devrim için banka soymanın, adam öldürmenin, yolsuzluk yapmanın ve her türlü kanunsuz işin mübah olduğunu savunmuştur. Neticede bu yolu izleyen Stalinde 40 milyon insanı katletmiştir.

Lenin'in ideolojisi olan komünizmin felsefi temeli "diyalektik materyalizmdir". Yani maddenin mutlak varlık olduğuna, sonsuzdan beri varolduğu ve sonsuza kadar var olacağına inanılır. Madde kesin bir gerçektir. Maddesel olmayan şeylere inanmak yanlıştır. Bu maddesel dünyaya da çatışmalar hakimdir: tez, anti tez, sentez döngüsü...

Dolayısıyla maddenin hayal olduğu gerçeği materyalizmi kökünden çürütür. Tüm dünya görüşünü üstüne bina ettiği zemin madde olan bu felsefe, maddenin hayal olduğu gerçeği karşısında çökecektir zorunlu olarak.

Bu yüzden materyalistler, dolayısıyla komünistler bu gerçekten çok korkarlar ve üstünü kapatmak isterler. Bu Lenin'in onlara tavsiyesidir.

Lenin neredeyse bir asır önce yazdığı "Materyalizm ve Ampiryokritisizm" isimli kitabında taraftarlarını bu gerçeğe karşı şöyle uyarmaktadır: 

"Duyularımızla algıladığımız nesnel gerçekliği bir kere yadsıdın mı, kuşkuculuğa (agnostisizm) ve öznelciliğe (subjektivizme) kayacağından, fideizme (dini inanca) karşı kullanacağın tüm silahları yitirirsin; bu da fideizmin istediği şeydir. Parmağını kaptırdın mı, önce kolun sonra tüm benliğin gider. Duyuları nesnel dünyanın bir görüntüsü olarak değil de, özel bir öğe olarak aldığında, diğer bir deyişle materyalizmden ödün verdiğinde, benliğini fideizme kaptırırsın. Sonra duyular hiç kimsenin duyuları olur, us hiç kimsenin usu, ruh hiç kimsenin ruhu, istenç hiç kimsenin istenci olur." 

Bu satırlar, Lenin'in büyük bir korkuyla fark ettiği ve hem kendi kafasından hem de "yoldaş"larının kafalarından silmek istediği bu gerçeğin, materyalistleri ne kadar tedirgin ettiğini göstermektedir. Ancak günümüz materyalistleri Lenin'den daha da büyük bir tedirginlik içindedirler; çünkü bu gerçek bundan 100 yıl öncesine göre çok daha açık, kesin ve güçlü bir biçimde ortaya konmaktadır. Geçmişte bir felsefe veya bir yorum olarak düşünülen bu konu, tüm dünya tarihinde ilk kez bu kadar karşı konulamaz bir biçimde ve bilimsel bulgulara dayanılarak anlatılmaktadır.

25 Ekim 2010 Pazartesi


Soru: Maddenin Gerçeği Konusu, Vahdet-i Vücud Düşüncesi İle Aynı mıdır?

Vahdet-i Vücud düşüncesini anlatan birçok önemli İslam aliminin, geçmişte, açıkladığımız bazı konuları tefekkür ederek anlattıkları doğrudur. Ancak burada anlatılanlar Vahdet-i Vücud düşüncesi ile aynı değildir. Tarih boyunca birçok alim ve düşünür bu gerçeği anlatmıştır. Ancak bir kısmı yanlış fikirlere kapılarak, Allah'ın yarattığı varlıkları tamamen yok saymışlardır. Oysa, maddenin beynimizde oluşan bir hayal olduğunu söylemek, "gördüğümüz varlıkların hiçbiri yoktur" demek değildir. Çünkü, gördüğümüz tüm varlıklar, dağlar, ovalar, çiçekler, insanlar, denizler, kısacası gördüğümüz herşey, Allah'ın Kuran'da var olduğunu belirttiği her varlık, yaratılmıştır ve vardır. Ancak, bunların her biri birer görüntü olarak vardır. 

Allah'ın yarattığı her varlık, biz görsek de görmesek de vardır. Çünkü zaten bu varlık yaratılmıştır, ve ilk yaratıldığı halinden öldüğü ana kadarki her hali Allah'ın hıfzında sonsuza kadar var olmaya devam edecektir. ( Sonsuza kadar varolma konusunu yakında detaylı yazacağız)


Sonuç olarak, maddenin beynimizde oluşan bir hayal olması, onu "yok" hale getirmez. Ancak bize maddenin mahiyeti hakkında bilgi verir, ki bu da maddenin bir görüntü olduğu gerçeğidir.