Pages

11 Eylül 2011 Pazar

Rennan Pekünlü'ye Cevap


Rennan Pekünlü, Alaeddin Şenel gibi Bilim ve Ütopya dergisinde maddenin gerçeği konusuna karşı çıkmıştır. Ancak yine Alaeddin Şenel gibi ciddi mantık ve muhakeme bozuklukları vardı. Şimdi Pekünlü'nün yazısını ele alalım.

Pekünlü ilk olarak maddenin gerçek mi algı mı olduğunu anlamak için E-5 karayoluna yayan çıkıp yürümeyi tavsiye etmiştir. Bu ise yeni bir itiraz değil, materyalizmin tüm fikir babaları tarafından anlamsızca tekrar edilmiş bir klişedir.

Bu konuda daha önce verdiğimiz cevap linkini okuyabilirsiniz:https://www.facebook.com/photo.php?fbid=467261517965&set=a.451270917965.246803.270839262965&type=1&theater

E-5 Karayolu'nda yürümeyi öneren Rennan Pekünlü'ye göre, maddenin fiziksel bir varlığı olduğunun ispatı, E-5 karayolu üzerinde yaşanacak bir kaza ya da bu kazanın korkusu olacaktır! Rennan Pekünlü, E-5 Karayolu'ndan hızla geçen bir otobüsü maddenin fiziksel varlığının çarpıcı bir delili sanmaktadır.

Materyalist çevreler bu konuyu duyduklarında çok büyük bir endişe ve paniğe kapılıyorlar. Türkiyede'ki materyalistler arasında ise bu endişeyi en açık biçimde ifade edenlerden birisi, materyalizmi savunmayı görev edinmiş bulunan Bilim ve Ütopya dergisinin yazarı ve aynı zamanda bir öğretim üyesi olan Rennan Pekünlü oldu.

Pekünlü, gerek söz konusu dergide yazdığı yazılarda, gerekse söz aldığı birtakım panellerde, konuyu bir numaralı "tehlike" olarak gösterdi. Okurlarına ve (oldukça az sayıdaki) dinleyenlerine "sakın kendinizi idealizmin bu telkinlerine kaptırmayın, materyalizme olan sadakatinizi koruyun" mesajları veren Pekünlü, kendisine dayanak olarak az önce de belirttiğimiz gibi, Rusya'daki kanlı komünist devriminin lideri Vladimir I. Lenin'i bulmuştu.

Lenin'in, bir asır önce yazdığı Materyalizm ve Ampiryokritisizm isimli kitabı okumayı herkese öğütleyen Pekünlü'nün yaptığı tek şey ise, yine Lenin'e ait olan "sakın bu konuyu düşünmeyin, yoksa materyalizmi kaybedersiniz ve kendinizi dine kaptırırsınız" şeklindeki uyarıları tekrarlamak oldu. Pekünlü, söz konusu materyalist yayın organında yazdığı bir makalede, Lenin'den şu satırları aktarıyordu:

Duyularımızla algıladığımız nesnel gerçekliği bir kere yadsıdın mı, kuşkuculuğa (agnostisizm) ve öznelciliğe (subjektivizme) kayacağından, fideizme (dini inanca) karşı kullanacağın tüm silahları yitirirsin; bu da fideizmin istediği şeydir. Parmağını kaptırdın mı, önce kolun sonra tüm benliğin gider. Duyuları nesnel dünyanın bir görüntüsü olarak değil de, özel bir öğe olarak aldığında, diğer bir deyişle materyalizmden ödün verdiğinde, benliğini fideizme kaptırırsın. Sonra duyular hiç kimsenin duyuları olur, us hiç kimsenin usu, ruh hiç kimsenin ruhu, istenç hiç kimsenin istenci olur.

Lenin'e cevap yazımız için: https://www.facebook.com/photo.php?fbid=451273362965&set=a.451270917965.246803.270839262965&type=1&permPage=1

Materyalistlerin bu konuyu anlayamamalarının bilinçaltındaki asıl nedeni ise, anladıklarında karşı karşıya kalacakları gerçekten büyük bir korku duymalarıdır. Lincoln Barnett, bu konunun sadece "sezilmesinin" bile materyalist bilim adamlarını korku ve endişeye sürüklediğini şöyle belirtiyor:

Filozoflar tüm nesnel gerçekleri algıların bir gölge dünyası haline getirirken, bilim adamları insan duyularının sınırlarını korku ve endişe ile sezdiler. (Lincoln Barnett, Evren ve Einstein, Varlık Yayınları, 1980, s. 17-18)

Materyalistler duydukları bu korkuda haklılardır. Maddeden başka birşey var olmadığı iddasında bulunan materyalistlerin, maddenin hayal olduğunu öğrenmeleri onlar için tam bir yıkımdır.

Bu gerçek karşısında diretmek yerine kabul etmeleri kendileri için en doğru olandır.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Alaeddin Şenel'e Cevap


Doç. Dr. Alaeddin Şenel Bilim ve Ütopya dergisinde Maddenin Gerçeği konusunun yanlış olduğunu yazmıştı. Ancak yazısı okunduğunda aslında konuyu hiç kavrayamadığı hemen anlaşılıyordu. Şimdi bu yazıdan bazı alıntılar yaparak Şenel'in kavrayış bozukluğunu görelim.

Genel olarak yazıda Şenel, dış dünyanın beynin içinde görüntü olarak algılandığını kabul etmiştir. Ama görüntülerin maddi karşılığı bulunan ve bulunmayan görüntüler olarak ikiye ayrıldığını söyleyerek, dış dünya ile ilgili görüntülerin maddi karşılığına ulaşılabileceğini öne sürmüştür. Bu iddiasını desteklemek için de bir "telefon örneği" vermiştir. KBu örnekte kısaca, "beynimdeki görüntülerin dış dünyada karşılığı olup olmadığını bilmiyorum, ama aynı şey telefonla konuşma yaptığımda da geçerlidir; telefonla konuşurken karşımdaki kişiyi göremem, fakat sonradan yüzyüze konuşurken bu konuşmayı doğrulatabilirim" diye yazmıştır.
(Bilim ve Ütopya, Aralık 1998)

Söz konusu yazar, bu benzetmeyle şunu kastetmektedir: "Eğer algılarımızdan kuşkulanırsak, maddenin aslına bakıp gerçeği kontrol edebiliriz." Oysa bu çok açık bir yanılgıdır, çünkü bizim maddenin aslına ulaşmamız kesinlikle mümkün değildir. Hiçbir zaman zihnimizin dışına çıkıp "dışarıda" olan bir şeye ulaşamayız. Telefondaki sesin karşılığı olup olmadığı telefondaki kişiye doğrulatılabilir. Ama bu doğrulatma da tamamen zihinde yaşanmaktadır.

Nitekim bu kişiler aynı olayları rüyalarında da yaşarlar. Örneğin, Şenel rüyasında da telefonla konuştuğunu, ardından bunu konuştuğu kişiye onaylattığını görebilir. Ama, söz konusu materyalistler ne yaparlarsa yapsınlar yaşadıkları olayların, konuştukları kişilerin kendileri için birer algıdan ibaret olduğu gerçeğini inkar edemezler.

O halde beyindeki görüntülerin karşılığı kime doğrulatılacaktır? Yine beyinde izlenen gölge varlıklara mı? Kuşkusuz materyalistlerin beynin dışına ait bilgi sağlayabilecek, doğrulama yapabilecek bir bilgi kaynağı bulması mümkün değildir.

Her türlü algının beyinde oluştuğunu kabul etmek, ama istendiğinde bunun "dışına" çıkılıp algıların gerçek dış dünyaya doğrulatılabileceğini sanmak ise, aslında bir insanın anlayış düzeyinin sınırlı olduğunu, bozuk bir mantık örgüsü içinde düşündüğünü gösterir.

23 Mart 2011 Çarşamba

Mustafa İslamoğlu'na Cevaplar -4-


Sayın Mustafa İslamoğlu, "Evrenin idrakta yer alan algılar bütünü olduğu" yönündeki açıklamanın, sadece George Berkeley'nin iddialarına dayandırıldığını, bunun dışında bir kanıt bulunmadığını belirtmiştir.

Bu iddia gerçek dışıdır. "Evren'in idrakta yer alan algılar bütünü olduğu" tartışılmaz bilimsel bir gerçektir. Mustafa İslamoğlu , hangi biyoloji kitabına, hangi tıp kitabına, hangi anatomi kitabına baksa bunu görecektir. Yerçekimi ne kadar bilimsel bir gerçekse, tüm maddenin idrakta algılandığı da o kadar bilimsel bir gerçektir.

İslamoğlu yazısında Berkeley'inde daha sonra fikirlerinden vazgeçtiğini iddia etmiştir. Ancak şu veya bu kişinin bunu inkar etmesi, gerçeği ortadan kaldırmaz. Değil Berkeley, tüm insanlık bunu reddetse, durum değişmeyecektir: madde zihinde algılanır.

Kaldı ki Berkeley'in fikirlerinden vazgeçtiği iddiası da gerçekleri yansıtmamaktadır. İslamoğlu bir ansiklopedi maddesindeki yüzeysel bir açıklama nedeniyle böyle bir fikir edinmiş olabilir. Fakat gerçekte Berkeley "öznel idealizm" olarak bilinen ve maddenin bir algı olduğunu savunan görüşlerini hayatının sonuna dek savunmuştur. Berkeley'in yaşamının bir döneminde eski fikirlerinde bazı revizyonlar yaptığı ve fikirlerini geliştirdiği doğrudur, ama hiçbir zaman maddenin algı olduğu gerçeğini reddetmemiştir. Hatta Berkeley'in en son dönemki eserlerinde "var olmak, algılamak veya algılanmaktır" anafikri işlenir. Tüm felsefe kitaplarında "maddenin algı olduğunu savunan felsefeci" olarak tanıtılan ve bu nedenle asırlardır pek çok materyalistin kin ve öfkeyle kitaplarında hedef aldıkları Berkeley'i "fikirlerinden dönmüş bir kişi" olduğunu öne sürmek herhalde pek inandırıcı olmayacaktır.

Berkeley hakkındaki paylaşımlarımızı aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz:
1- Geoge Berkeley
2- İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine 


Mustafa İslamoğlu "tek inandırıcı kanıt yok" demektedir. Ortada kanıt bulunmadığını söylemek için ya bu konuyu hiç incelememiş olmak ya da konuya maksatlı yaklaşıyor olmak gerekmektedir.

Öyle ki materyalistler bile maddenin zihinde algılandığını reddedememektedirler. Aynı Sayın İslamoğlu gibi "tamam madde zihinde algılanıyor ama zihnin dışında karşılığı var" iddiasında bulunmaktadırlar. Örneğin, önde gelen materyalist yazarlardan Alaeddin Şenel, nesnelerin zihinde algılandığını kabul ettikten sonra "Nesneler insanların beyninin dışında vardır... Bıçağın görüntüsü, bıçağı kaydırdığımızı gösterdiğinde doğruyu göstermiştir. Duyduğum acı, akan kan, görüntü değildir" demektedir.
(Bilim ve Ütopya, Aralık 1998)

Sayın Mustafa İslamoğlu, konuyu, teosofik sufizm, İskenderiyeli Filon, Yeni Eflatuncu Sudur Nazariyesi, İşrak Felsefesi gibi çok geniş kaynaklardan araştırmış ve sonuçta "algıların zihin dışında karşılığı olan nesneler bulunduğu"nu kabul ederek Alaeddin Şenel'in çizgisini benimsemiştir. Bu çizginin Kuran-ı Kerim'de yeri bulunmadığını ve ispatı mümkün olmayan subjektif bir iddia olmaktan öte bir bilimsel değer taşımadığını gözönünde bulundurarak, Sayın Mustafa İslamoğlu'nun düşüncelerini tekrar gözden geçirmesinde yarar bulunduğu kanaatindeyiz.

Mustafa İslamoğlu'na Cevaplar yazı serimiz:

1- Mustafa İslamoğlu'na Cevaplar -1-
2- Mustafa İslamoğlu'na Cevaplar -2-
3- Mustafa İslamoğlu'na Cevaplar -3-

22 Mart 2011 Salı

Mustafa İslamoğlu'na Cevap -3-


Sayın Mustafa İslamoğlu, "insan, sanalsa bu görüntünün oluştuğu söylenen beyin ne oluyor?" sorusunu sormaktadır.

Mustafa İslamoğlu burada doğru düşünmektedir. Kendisinin de belirttiği gibi, beyne ait görüntüler de aynı dış dünyaya ait görüntüler gibi duyu organlarımız kanalıyla ve elektrik sinyalleriyle idraka ulaşmaktadır. İnsan, "dış dünya"yı idrakta algıladığı gibi, "beyni" de idrakta algılamaktadır. Dolayısıyla, beynin mutlak varlığı yoktur, beyin de bir algıdan ibarettir.

Ancak eğer Sayın İslamoğlu, eleştirdiği konuyu biraz daha dikkatli okusaydı, yazısında esas şu soruyu soracaktı: Beynin kendisi de idraktaki bir algıdan ibaretse, o halde tüm bu algıları hisseden, gören, işiten kimdir?

Bu sorunun cevabı çok açıktır ki ruh'tur. Ayrıca Sayın İslamoğlu, bu sorunun cevabını düşündüğünde, bulduğu cevaplar ile Kuran-ı Kerim'deki kavramların ne derece paralel olduğunu görecek, Kuran-ı Kerim'deki "Allah'ın yüzünün her yerde olması" (Bakara Suresi, 115), "kuvvetin tümünün Allah'a ait olması" (Bakara Suresi, 165), "herşeyin Allah'a ait olması" (Ali İmran Suresi, 129), "fiilleri Allah'ın meydana getirmesi" (Enfal Suresi, 17) gibi temel konuların derin manalarını daha kolay kavrayacaktır.

İslamoğlu ayrıca İmam Rabbani'nin konuyu reddettiğini iddia ederek delil getirmek istemiştir. Bunun içinde İmam-ı Rabbani'nin Vahdet-i Vücut görüşünü yanlış anlayarak şirke sapan kişilere karşı bir eleştirisini yazmıştır. İslamoğlu'nun bu yaklaşımındaki mantık hataları şöyledir:

İmam Rabbani bu görüşü reddetmemiştir. Çünkü bu zaten kendi görüşüdür ve önceki sayfalarda yer verdiğimiz ifadelerinde de bu görüşünü açıkça belirtmiştir. Eserlerinin hiçbir yerinde de bu görüşten vazgeçtiğini, bunları reddettiğini belirten bir ifade yoktur.

İslamoğlu'nun "İmam Rabbani'nin bu görüşü reddetti" derken sözü ettiğini konu, aslında İmam Rabbani'nin Vahdet-i Vücud düşüncesini yanlış anlayarak sapan ve putperestliği meşru gören bir takım kişiler hakkında söylediği sözlerdir. Buna karşılık İmam Rabbani maddenin bir algıdan ibaret olduğunu her zaman için savunmuştur. Elbette bu gerçeği çarpıtarak yanlış inançlar geliştiren kişileri eleştirmiştir, ama bu eleştirileri alıp da "İmam Rabbani maddenin algı olduğunu reddetti" demek çok büyük bir yanılgı olur.

Örneğin İmam Rabbani, maddenin bir algı olduğunu savunan, ama bunu yanlış anlayarak inkara düşmüş olan Eski Yunan sofistlerini de şiddetle eleştirmiştir. Sözkonusu sofistler "madde kendi kendimize yarattığımız bir algıdır" demişlerdir. Bu görüş, akli ve ilmi yönlerden saçma ve dinen de sapkındır. Doğrusu ise maddenin Allah tarafından yaratılan bir algı olduğudur. İmam Rabbani de Mektubat'ında bu gerçeği şöyle vurgulamıştır:

Alem için 'mevhum' sözümüz, şu manaya değildir: 'O vehmin yapması ve yontmasıdır.'... Elbette, o sözümüzün manası şudur: Sübhan Hak, alemi vehim mertebesinde yarattı... Vehim, oluşu olmayan bir zuhurdan ve vücuddan ibarettir. Bir noktanın cevelanla (hızla) dönmesinden doğan bir daire misalidir. Onun da zuhuru vardır, amma vücudu yoktur....

Bu arada, mecnunlar güruhu sofestaiyenin kail olduğu (söylediği) mevhum ise, bir başkadır. Bunların kail oldukları (söyledikleri) vehmin icadı ve hayalin yontmasıdır. İki mana arasında çok fark vardır.
(İmam Rabbani, Mektubat-ı Rabbani, 480. Mektub, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 543, 545) )

Sayfamızda daha önce de paylaştığımız İmam-ı Rabbaninin konu hakkındaki görüşleri aşağıdaki albümden okuyabilirsiniz:


3- Mustafa İslamoğlu'na Cevaplar -4-

17 Mart 2011 Perşembe

Mustafa İslamoğlu'na Cevap -2-




Sayın Mustafa İslamoğlu, yazısında, maddenin mutlak olduğuna inanmanın imanın bir esası olduğunu iddia etmiştir. Kendisine hatırlatmak isteriz ki maddenin mutlak olduğuna inanmak, imanın bir esası değildir, olamaz da.

İmanın esasları Kuran-ı Kerim'de açıkça belirtilmiştir. Kuran-ı Kerim'de maddenin mutlak olduğuna iman etmeyi emreden hiç bir ayet yoktur. İslam tarihinde maddenin varlığına inanmanın imanın bir esası olduğunu söyleyen tek bir alim bile çıkmamıştır.

Maddenin mutlak olduğuna inanmak, materyalizmdir. Materyalizm ise Kuran-ı Kerim'in bir esası değil, "Kuran-ı Kerim'in inkarı"dır. O nedenle, biz Sayın Mustafa İslamoğlu'nun "maddeye inanmak imanın esasıdır" derken, dikkatsizlik sonucu bu ifadeyi kullandığına inanıyoruz.

Maddeyi ve insanı "mutlak varlık" kabul edenler, Allah'ı (Allah'ı tenzih ederiz) hayal olarak görenler Kuran dışı bir inanca sahiptirler.

Mustafa İslamoğlu, "itirazım, bir yanda Allah'ı mahlukatla açıklamaya kalkarken, öte yanda onun varlık delili olarak sunduğu Varlık Alemi'ni yok farzetme çelişkisinedir" demektedir. Oysa "madde bir algılar bütünüdür" demek, "madde yoktur" demek değildir. Maddesel evren vardır, ama sadece bir algılar bütünü olarak vardır. Tıpkı rüyalarımız gibi, vehim ve hayal mertebesinde vardır. Sayın İslamoğlu,"maddesel dünya bir algılar bütününden ibarettir" ifadesini, "hiç bir şey yoktur" şeklinde anlayarak yanılgıya düşmektedir.

Maddenin vehim ve hayal mertebesinde var olması Allah'ın varlığının çok kesin bir delilidir. Çünkü (tıpkı bir görüntü gibi) vehim ve hayal mertebesinde olan bir varlık, kendi kendine meydana gelemeyeceğine göre, bunu var eden bir Yaratıcı'nın olduğunu gösterir. Dolayısıyla, maddi evrenin bir "görüntü" olduğu gerçeği, Allah'ın varlığının ve birliğinin kesin kanıtıdır. O nedenle, "maddenin görüntü olması" ile "varlıkların Allah'a delil teşkil etmesi" arasında hiç bir çelişki yoktur, aksine "tartışılmaz mantık bağı" vardır.

12 Mart 2011 Cumartesi

Mustafa İslamoğlu'na Cevap -1-

Akit Gazetesi'nin 27.9.1999 tarihli sayısında Mustafa İslamoğlu imzasıyla yayınlanan "Gerçeği Daha Çok Severim" başlıklı yazıda sayın İslamoğlu ("dış dünya" ismini verdiğimiz) etrafımızdaki tüm varlıkların mutlak manada varlıklarının bulunduğunu iddia etmiştir.

Oysa ki, Sayın Mustafa İslamoğlu'nun da çok iyi bildiği gibi, bizim "dış dünya"ya ilişkin tüm bilgilerimiz bize duyu organlarımız kanalıyla ulaşmaktadır. Duyu organlarımız bu bilgileri "elektrik sinyalleri" olarak beyne taşımakta, elektrik sinyalleri ilgili duyu merkezlerine ulaştığında da beyinde ses, koku, sertlik, görüntü ve tat hisleri oluşmaktadır. 

Burada önemli olan nokta şudur: beyine ve beyinin ilgili duyu merkezlerine (görme merkezi, duyma merkezi, vs) sadece ve sadece elektrik sinyalleri ulaşmaktadır. Beyne yalnızca elektrik sinyalleri ulaştığına göre, beynin bilgisi bu sinyallerin meydana getirdiği algılarla sınırlıdır. Başka bir deyişle, beyin sadece ve sadece algılarla muhataptır. Hiç bir beyin, bu algıların ötesinde, beynin dışında birşey olup olmadığını bilemez. "Beynimizin dışında şunlar, şunlar var" gibi iddiaların hiç bir bilimsel dayanağı yoktur. 

Bu anlattığımız, mutlak bilimsel bir gerçektir. Bilimsellikten ayrılmadığı sürece, hiç kimse bu gerçeği inkar edemez ve şimdiye kadar inkar etmemiştir. 

Dolayısıyla, Sayın Mustafa İslamoğlu'nun "bizim algılarımızın ötesinde dış dünya mutlak manada vardır" iddiasının da bilimsel bir dayanağı yoktur. Bu iddia, Sayın Mustafa İslamoğlu'nun kendi kişisel tahmininden ibarettir. İslamoğlu, bizim algılarımızın ötesinde bir dış dünyanın varlığına dair mutlak ve bilimsel bir kanıt, hiç bir zaman getiremeyecektir. Mustafa İslamoğlu, bu noktada muhtemelen hemen şu karşılığı verecektir: "dış dünya vardır" diyemeyiz ama "dış dünya yoktur "da diyemeyiz.

Ancak şu bir gerçektir ki, algıların ötesinde bir "dış dünya" ister var olsun ister var olmasın, bizim açımızdan durum kesinlikle değişmeyecektir. Biz, yaşamımız boyunca sadece idrakımızdaki algılarla muhatap oluruz.

16 Ocak 2011 Pazar


Elimi Bıçakla Kesersem Buda mı Hayal ? Akan Kan, Hissettiğim Acıda mı Hayal ? Ayrıca Bu Olayı Arkadaşımda Gördü ?

Bu itirazı getirenlerin en önemli yanılgısı, görüntü dışında ses, koku, dokunma gibi diğer hislerin de beyinde oluştuğunu göz ardı etmeleridir. Bu nedenle "bıçağı beynimde görüyor olabilirim, ama bıçağın keskinliği bakın gerçek, çünkü elimi kesti" demektedirler. Oysa bu kişinin elindeki acı, akan kanın verdiği sıcaklık ve ıslaklık hissi ve tüm diğer algıları yine beyninde oluşur. Yanındaki arkadaşının bu olaya şahit olması bu gerçeği değiştirmez, çünkü arkadaşı da, bıçakla aynı yerde yani beynindeki görme merkezinde oluşmaktadır. Bu kişi aynı hisleri, bıçakla elini kestiğini, elindeki acıyı, kanın görüntüsünü ve sıcaklığını aynısı ile rüyasında da yaşayabilir. Elini kestiğini gören arkadaşını da yine rüyasında görür. Ama arkadaşının varlığı, bu gördüklerinin rüya olmadığının bir kanıtı olmaz. 

Hatta rüyasında elini kestiği sırada biri gelip, "bu gördüklerin bir algı, bu bıçak gerçek değil, elinden akan kan, hissettiğin acılar da gerçek değil, bunların hepsi şu an zihninde izlediğin olaylar" dese, kişi buna inanmayacak ve yine itiraz edecektir. Hatta belki "Ben materyalistim. Böyle iddialara inanmam. Şu anda gördüklerimin hepsinin hissediyorum, bak kanı görmüyor musun?" diyecektir. 

İşte, maddenin aslıyla muhatap oluyorum diye ısrar edenler, yukarıdaki örnekte görülen kişi gibidirler. İçinde yaşadıkları algılar dünyasında "tüm bunlar bir algı ve bu algıların aslına asla ulaşamazsın " denmekte, ancak onlar bu gerçeğe şiddetle karşı çıkmaktadırlar. 

Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, bir insan, eli kesildiğinde, "bu nasılsa bir görüntü" diyerek tedbir almadan oturmaz. Çünkü bu görüntüler içinde insanlar bazı sebeplere bağlı olarak yaratılmıştırlar. Örneğin eli kesilen insan bunun için gerekli ilaçları kullanır, elini sarar veya doktora gider. Ancak bu işlemlerin hepsinin beyninde oluşan görüntüleriyle muhatap olur. Sargı bezi de, kullandığı ilaçlar da beyninde oluşan görüntülerdir.