Sayın Mustafa İslamoğlu, "insan, sanalsa bu görüntünün oluştuğu söylenen beyin ne oluyor?" sorusunu sormaktadır.
Mustafa İslamoğlu burada doğru düşünmektedir. Kendisinin de belirttiği gibi, beyne ait görüntüler de aynı dış dünyaya ait görüntüler gibi duyu organlarımız kanalıyla ve elektrik sinyalleriyle idraka ulaşmaktadır. İnsan, "dış dünya"yı idrakta algıladığı gibi, "beyni" de idrakta algılamaktadır. Dolayısıyla, beynin mutlak varlığı yoktur, beyin de bir algıdan ibarettir.
Ancak eğer Sayın İslamoğlu, eleştirdiği konuyu biraz daha dikkatli okusaydı, yazısında esas şu soruyu soracaktı: Beynin kendisi de idraktaki bir algıdan ibaretse, o halde tüm bu algıları hisseden, gören, işiten kimdir?
Bu sorunun cevabı çok açıktır ki ruh'tur. Ayrıca Sayın İslamoğlu, bu sorunun cevabını düşündüğünde, bulduğu cevaplar ile Kuran-ı Kerim'deki kavramların ne derece paralel olduğunu görecek, Kuran-ı Kerim'deki "Allah'ın yüzünün her yerde olması" (Bakara Suresi, 115), "kuvvetin tümünün Allah'a ait olması" (Bakara Suresi, 165), "herşeyin Allah'a ait olması" (Ali İmran Suresi, 129), "fiilleri Allah'ın meydana getirmesi" (Enfal Suresi, 17) gibi temel konuların derin manalarını daha kolay kavrayacaktır.
İslamoğlu ayrıca İmam Rabbani'nin konuyu reddettiğini iddia ederek delil getirmek istemiştir. Bunun içinde İmam-ı Rabbani'nin Vahdet-i Vücut görüşünü yanlış anlayarak şirke sapan kişilere karşı bir eleştirisini yazmıştır. İslamoğlu'nun bu yaklaşımındaki mantık hataları şöyledir:
İmam Rabbani bu görüşü reddetmemiştir. Çünkü bu zaten kendi görüşüdür ve önceki sayfalarda yer verdiğimiz ifadelerinde de bu görüşünü açıkça belirtmiştir. Eserlerinin hiçbir yerinde de bu görüşten vazgeçtiğini, bunları reddettiğini belirten bir ifade yoktur.
İslamoğlu'nun "İmam Rabbani'nin bu görüşü reddetti" derken sözü ettiğini konu, aslında İmam Rabbani'nin Vahdet-i Vücud düşüncesini yanlış anlayarak sapan ve putperestliği meşru gören bir takım kişiler hakkında söylediği sözlerdir. Buna karşılık İmam Rabbani maddenin bir algıdan ibaret olduğunu her zaman için savunmuştur. Elbette bu gerçeği çarpıtarak yanlış inançlar geliştiren kişileri eleştirmiştir, ama bu eleştirileri alıp da "İmam Rabbani maddenin algı olduğunu reddetti" demek çok büyük bir yanılgı olur.
Örneğin İmam Rabbani, maddenin bir algı olduğunu savunan, ama bunu yanlış anlayarak inkara düşmüş olan Eski Yunan sofistlerini de şiddetle eleştirmiştir. Sözkonusu sofistler "madde kendi kendimize yarattığımız bir algıdır" demişlerdir. Bu görüş, akli ve ilmi yönlerden saçma ve dinen de sapkındır. Doğrusu ise maddenin Allah tarafından yaratılan bir algı olduğudur. İmam Rabbani de Mektubat'ında bu gerçeği şöyle vurgulamıştır:
Alem için 'mevhum' sözümüz, şu manaya değildir: 'O vehmin yapması ve yontmasıdır.'... Elbette, o sözümüzün manası şudur: Sübhan Hak, alemi vehim mertebesinde yarattı... Vehim, oluşu olmayan bir zuhurdan ve vücuddan ibarettir. Bir noktanın cevelanla (hızla) dönmesinden doğan bir daire misalidir. Onun da zuhuru vardır, amma vücudu yoktur....
Bu arada, mecnunlar güruhu sofestaiyenin kail olduğu (söylediği) mevhum ise, bir başkadır. Bunların kail oldukları (söyledikleri) vehmin icadı ve hayalin yontmasıdır. İki mana arasında çok fark vardır.
(İmam Rabbani, Mektubat-ı Rabbani, 480. Mektub, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 543, 545) )
Sayfamızda daha önce de paylaştığımız İmam-ı Rabbaninin konu hakkındaki görüşleri aşağıdaki albümden okuyabilirsiniz:
Mustafa İslamoğlu burada doğru düşünmektedir. Kendisinin de belirttiği gibi, beyne ait görüntüler de aynı dış dünyaya ait görüntüler gibi duyu organlarımız kanalıyla ve elektrik sinyalleriyle idraka ulaşmaktadır. İnsan, "dış dünya"yı idrakta algıladığı gibi, "beyni" de idrakta algılamaktadır. Dolayısıyla, beynin mutlak varlığı yoktur, beyin de bir algıdan ibarettir.
Ancak eğer Sayın İslamoğlu, eleştirdiği konuyu biraz daha dikkatli okusaydı, yazısında esas şu soruyu soracaktı: Beynin kendisi de idraktaki bir algıdan ibaretse, o halde tüm bu algıları hisseden, gören, işiten kimdir?
Bu sorunun cevabı çok açıktır ki ruh'tur. Ayrıca Sayın İslamoğlu, bu sorunun cevabını düşündüğünde, bulduğu cevaplar ile Kuran-ı Kerim'deki kavramların ne derece paralel olduğunu görecek, Kuran-ı Kerim'deki "Allah'ın yüzünün her yerde olması" (Bakara Suresi, 115), "kuvvetin tümünün Allah'a ait olması" (Bakara Suresi, 165), "herşeyin Allah'a ait olması" (Ali İmran Suresi, 129), "fiilleri Allah'ın meydana getirmesi" (Enfal Suresi, 17) gibi temel konuların derin manalarını daha kolay kavrayacaktır.
İslamoğlu ayrıca İmam Rabbani'nin konuyu reddettiğini iddia ederek delil getirmek istemiştir. Bunun içinde İmam-ı Rabbani'nin Vahdet-i Vücut görüşünü yanlış anlayarak şirke sapan kişilere karşı bir eleştirisini yazmıştır. İslamoğlu'nun bu yaklaşımındaki mantık hataları şöyledir:
İmam Rabbani bu görüşü reddetmemiştir. Çünkü bu zaten kendi görüşüdür ve önceki sayfalarda yer verdiğimiz ifadelerinde de bu görüşünü açıkça belirtmiştir. Eserlerinin hiçbir yerinde de bu görüşten vazgeçtiğini, bunları reddettiğini belirten bir ifade yoktur.
İslamoğlu'nun "İmam Rabbani'nin bu görüşü reddetti" derken sözü ettiğini konu, aslında İmam Rabbani'nin Vahdet-i Vücud düşüncesini yanlış anlayarak sapan ve putperestliği meşru gören bir takım kişiler hakkında söylediği sözlerdir. Buna karşılık İmam Rabbani maddenin bir algıdan ibaret olduğunu her zaman için savunmuştur. Elbette bu gerçeği çarpıtarak yanlış inançlar geliştiren kişileri eleştirmiştir, ama bu eleştirileri alıp da "İmam Rabbani maddenin algı olduğunu reddetti" demek çok büyük bir yanılgı olur.
Örneğin İmam Rabbani, maddenin bir algı olduğunu savunan, ama bunu yanlış anlayarak inkara düşmüş olan Eski Yunan sofistlerini de şiddetle eleştirmiştir. Sözkonusu sofistler "madde kendi kendimize yarattığımız bir algıdır" demişlerdir. Bu görüş, akli ve ilmi yönlerden saçma ve dinen de sapkındır. Doğrusu ise maddenin Allah tarafından yaratılan bir algı olduğudur. İmam Rabbani de Mektubat'ında bu gerçeği şöyle vurgulamıştır:
Alem için 'mevhum' sözümüz, şu manaya değildir: 'O vehmin yapması ve yontmasıdır.'... Elbette, o sözümüzün manası şudur: Sübhan Hak, alemi vehim mertebesinde yarattı... Vehim, oluşu olmayan bir zuhurdan ve vücuddan ibarettir. Bir noktanın cevelanla (hızla) dönmesinden doğan bir daire misalidir. Onun da zuhuru vardır, amma vücudu yoktur....
Bu arada, mecnunlar güruhu sofestaiyenin kail olduğu (söylediği) mevhum ise, bir başkadır. Bunların kail oldukları (söyledikleri) vehmin icadı ve hayalin yontmasıdır. İki mana arasında çok fark vardır.
(İmam Rabbani, Mektubat-ı Rabbani, 480. Mektub, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 543, 545) )
Sayfamızda daha önce de paylaştığımız İmam-ı Rabbaninin konu hakkındaki görüşleri aşağıdaki albümden okuyabilirsiniz:
(İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani)
Mustafa İslamoğlu'na Cevaplar yazı serimiz:
1- Mustafa İslamoğluna Cevaplar -1-
3- Mustafa İslamoğlu'na Cevaplar -4-